Dengesini uzun bıyıklarına borçlu yürürken
Son derece ince bir kadın yüzünden sallantılı
Sevişken bir orospu en mayhoş tenlisi Ortadoğu'nun
Çeşmeden su içer gibi kolay rahat
Avucunu çenesine dayayıp öptüğü
Ama sadece öpmek mi
O da ayrı mesele
Saçındaki çiçeği yükleyip merhabasına
Yoluna dikildiği ilk gündenberi onun
Geceyi tutup getirmek birinci işi
Sonra belirtmek geceyi en yavuz laflarla
Meryem kadifeden bir çingenedir
Ama çay içmenin kadifesi mi olur
O da ayrı mesele
Gibi bir Erzurumlu yanından geçen minarelerin
Daracık ıslığına buyur etmiş bütün mavilikleri
Meryem Meryem benimle bir daha öyle konuşma Meryem
Ay sessiz sedasız bir çingenedir
İnan ol başımı alır giderim
Ama nereye gidebilir
O da ayrı mesele
Biz seviştik Süveyş kanalı kapanmıştı
Ellerimizin balıkları bütün kanallarda
(1957)
Şiirin Tahlîli
Bu şiir, modern Türk şiirinin serseri lirizmini, doğu mistiğini, bedensel aşkı ve politik/topografik altmetni iç içe işleyen son derece katmanlı, sofistike ama bir o kadar da serbest bir metindir. Başlık: SÜVEYŞ, zaten ilk andan itibaren hem coğrafî hem de simgesel bir çağrışım alanı yaratıyor.
1. Süveyş: Coğrafya mı, Kadın mı, Tarih mi?
“Süveyş Kanalı”, yalnızca bir yer adı değil bu şiirde. Aynı zamanda kadındır, bedendir, geçittir, aşkın ta kendisidir ve belki de geçici bir şeyin, bir akışın adı. Kanalın kapanması, bir sevişmeye bağlanır:
“Biz seviştik Süveyş kanalı kapanmıştı”
Bu metafor, bedensel birliğin, bir tür dünya olayına denk görüldüğü çarpıcı bir imgeler düzeneğidir. Bu cümle, büyük olaylar ile kişisel deneyimlerin yer değiştirdiği bir şiir evreni kurar. Sevişmek sadece tensel bir eylem değil, jeopolitik bir olaydır artık.
2. Kadın Figürü: Meryem mi, Orospu mu, Çingene mi?
Şiirdeki kadın birden çok maske taşır:
Bu benzetmelerin hepsi bir kadını tanımlamaktan çok, kadın deneyiminin şiirsel biçimlerini çağırır. Meryem burada kutsal olanla tensel olanı birleştiren bir figürdür. Hıristiyan ikonografisindeki “Meryem Ana” ile “çingene orospu” arasında gidip gelen bir imgesel alan kurulur. Bu kadın, hem “merhaba”sıyla şairi büyüleyen hem de “geceyi tutup getiren” bir varlıktır. Yani hem tanrıçadır hem fahişe. Bu zıtlık şiirin en belirgin dramatik gerilimidir.
3. Dil: Günlük ile Poetik Arasında
Şiirin dili yer yer gevşek, yer yer tedirgin bir lirizm taşır. Bazı yerlerde argoya, sokak diline yaklaşır:
“Sevişken bir orospu en mayhoş tenlisi Ortadoğu'nun”
“Ama çay içmenin kadifesi mi olur / O da ayrı mesele”
Bu tür konuşma dili unsurları, şiiri bir monoloğa, bir sözlü anlatıya yaklaştırır. Özellikle “o da ayrı mesele” ifadesinin üç kez tekrarlanması, şiirin temel yapısal motiflerinden biri olur. Bu tekrar, bir şeyin tam da anlatılamayışını, söylenip geçilmesini, ya da belki sözün yetmediği yerde bırakılışını anlatır.
4. Minareler, Erzurum, Islık ve Mavi
“Gibi bir Erzurumlu yanından geçen minarelerin / Daracık ıslığına buyur etmiş bütün mavilikleri”
Bu dizeler, müthiş şiirsel. Doğu Anadolu’nun “Erzurumlu”luğu ile Ortadoğu’nun “mavi ıslığı” birleşiyor burada. Minareler, hem mekânsal bir çağrışım (İslam coğrafyası) hem de bir müzikal arka plan sunuyor. “Daracık ıslık” metaforu ise neredeyse görsel bir müziğe dönüşüyor: bir çağrı, bir şikâyet, bir sessizliğin sesi.
5. Son Dize: Ellerimizin Balıkları
“Ellerimizin balıkları bütün kanallarda”
Bu dize, hem erotik hem masalsı. “Ellerimizin balıkları” ifadesi sevişmenin bir sonucu gibi görünür, ama aynı zamanda bir çocuk masalı ya da hayal kırıklığı da içerir. Balıklar özgürlük, bereket ve kaçışla ilişkilidir. Ama burada “kanallara” dağılmışlardır; dağılmışlık, kayıplık, dağınıklık da var.
SONUÇ:
Bu şiir, bir sevişmenin şiiridir ama sıradan bir aşk şiiri değildir.
-
Hem ortadoğudur, hem kadındır,
-
Hem politikadır, hem sokaktır,
-
Hem masaldır, hem arabesk,
-
Hem şehvet, hem şefkat,
-
Hem çay, hem Meryem Ana…
Ve bütün bunlar tek bir bedende, tek bir gecede, tek bir şiirde toplanır.
Ama sadece öpmek mi / O da ayrı mesele.
İşte şiirin dünyaya ve aşka söylediği her şey burada bitiyor. Ve başlıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder