Türkiye'nin Adresi [Metin Eloğlu]

-I- tavsayan bir rüzgârdaki hadilik sudaki buğulanıma direniş gece indi miydi ot güne upuzuyor geceye daha yıl var peki ne bu hırsız merdiveni bir de oturasılık tutturdun tam giderayak —inim inim gözleri— yahu silme ısırgan buralar, azıcık çömel peki güze doğru istanbul’da bir kuş öter yazları kuş ne, yaz niye, istanbul nere a deli burası önce türkiye, sonra pompei’nin son günleri -II- pıyrım pıyrım bir deniz hırpani bir gökyüzü nereden bulup döşerler salıncakta bebeler çünkü’lerin, ya da’ların savsağında hani’celer, belki’celer, ama’calar gözleri güme gidiyor ilk, gitsin mi sen oğlusun sonra bir bacağı yitiyor, ellerini alakoyuyorlar dişleri hiç mi hiç, dişleri de olsa mıydı ciğerine takıyor bir sabanı, üç evlek öteye çekeliyor bir yayan yulaf sepeliyor yarısı kendi barsağı köpürmüş tezeklere dalağı dökülüyor, kelliği bir kentiçi kavşağında buluyoruz son ne yüreği ne şahdamarı ne kirpiği onu sap, sen oğlusun -III- et kılçık yoğrumları bu ya daha da inceltemezsin zarganaları su dinik a...

Çağrılmayan Yakup [Edip Cansever]


I

Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup

Bunu kendine üç kere söyledi

Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar

O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım

Ben, yani Yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli

Daha hiç çağrılmadım

Biri olsun "Yakup!" diye seslenmedi hiç

Yakup!

Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım

Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim

Ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım

Sonra bir güzel yıkanayım da.

Ben size demedim mi.


Evet, kurbağalara bakmaktan geliyorum

Sanki böyle niye ben oradan geliyorum

Telaşlı, aç gözlü kurbağalara

Bakmaktan

Bilmiyorum

Bilmiyorum, bilmiyorum

Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup

Bazen karıştırıyorum.


Bazen karıştırıyorum ya, çok uzun bir gündü

Sonra bu çok uzun günün sıcak bir günü

Kediler kırmızı alevler halinde koşuyordu

Onlar işte hep boyuna koşuyordu

Birileri çıkıyordu ordan burdan


Hiç çıkmamak halinde ve ölgün

Birileri çıkıyordu

Geceden kalma bir lamba yanıyordu, açık

Bir pencerenin sokağa doğru içinde

Bu uyum korkunçtur Yakup!

Yakubun olması korkunçluğudur bu

Dünyanın insana doğru içinde

Yakup, Yakup!

Burdayım, yani ben.. evet, geliyorum

Lambayı söndürmesinler, geliyorum

Siz bütün lambaları yakın, evet

Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? hayır, Yakup

Bazen karıştırıyorum.


Ve kendine bilinmeyenler yaratan Yakubum ben, iyi ya

Durduğum bir gündü, diyorum, bütün ilgiler sizin olsun

Her türlü bir şeyler sizin olsun, ben artık

Hep böyle istiyorum, ayıp değil ya

Durduğum bir gündü, diyorum, yüzümü göğe doğurduğum

Bir gündü ve yaşar gibi kaldığım bir yaşama içinde

Ve yollarda ölü baykuşlar bulduğum

Bir ölünün günü boyayan renginde

Çürük evler bulduğum, içleri sonsuz kayalar

Kayalardan dondurmalar sorduğum

Ben, yani Yakup, Yakubun hiç çağrılmamış şekli

Kim bilir ne diyordum

(Kim bilir ne diyordu bir baykuş yaratıldığına

Bir baykuş tarafından

Ve bütün baykuşlar o bütün baykuşların arasında ne oluyordu

Ben ne oluyordum.)


Bütün iskemleler ağır ve hastalıklı

Bir gidip bir geliyordum kendime aptallaşarak

Bunu Yakup söyledi

Dedi ki, çünkü herkes Yakubu yaşıyordu, bense

Çöllerden ve kızgın güneşlerden icatlar yapıyordum

Kızgın kağıtların üstüne

Ve alevler halinde dünya bana dokunuyordu

Ve ayakta soğuk bir bira içmiş kadar bir anlamım oluyordu bazen

Oluyordu ve bir de

Bir otobüse bindiğim, biletçinin bilet bile kesmek istemediği ben

Kendimi koruyordum

Bunu bana Yakup söyledi

Öyle bir Yakup ki bu, onca din kitaplarının sözünü bile etmediği

Kimsenin sözünü bile etmediği bir Yakup

Ben

Bunu hep biliyorum

Bunu hep biliyorum ve işte

Özgürüm, cezasız duruyorum.

II

Kurbağalara bakmaktan geliyorum

Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi

Telaşlı, açgözlü kurbağalara

Bakmaktan geliyorum. Ben sanki Yusuf

Ve Yusuf değil

Her gün bir tahtaboşta asılı duruyorum

Ve durmuyorum. Ben işte Yakup

Yok artık karıştırmıyorum.


Taş merdivenleri ağır ağır çıktım, bunu ben böyle yaptım

Eski taş merdivenleri. Yanımdan bir sürü adam

Geçti ve kolayca gittiler

Müzik aletleri renginde ve pırıl pırıl gittiler

Yanan güneşin altında

Onlar ki.. onlara benzer şeyleri ben çok gördüm

Ve onlar bir zamanı tamamladılar, öyle yaptılar

Ve sordum

Yakup daha başka nasıl bir Yakup olsun

Ve onlar daha başka nasıl bir onlar olsunlar ki

Yakup ve onlar nasıl olsunlar. İşte ben taş merdivenleri

Kurbağalara bağlayan taş merdivenleri

Durmadan kendimle karıştırıyordum

Kimse beni tutup çıkarmıyordu

Vıcık vıcık taşlar duyuyordum ayaklarımın altında

Anlamsız, yapışkan bir yığın taşlar

Yoruldum! bunu sanki biri söyledi

Yakubun biri

Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim

Kendime bir isim düşünerek

Birden ki bir isim düşünerek kendime. Hayır bu kimse değil

Ancak gelebildim


Aşağıda bir luna park kımıldıyordu. Ah kurbağalara bakmam gecikecek

Luna park kımıldıyordu, hem öyle değil

Bu uyum korkunçtur Yakup

Bir yokluğun kımıldamaya doğru içinde

Ve sen ki böyle tanımlanırsan Yakup

Yakuup!

Bir şey ki seni çağırıyor, o şimdi ne olmalı

Gene bir Yakup olmalı bu, Yakup

Kurbağalara bakman gecikecek, bunu ben nasılsa söylüyorum

Nasılsa ben bunu bir kere söylüyorum

Günşse kırmızı top taşıyan bir adamın tahta bacağını çok yakıyordu ki

Adam içinden bağırdıkça dünya

Ters yönden yaratılıyordu, diyebilirim

Bir öğle üzeriydi adamın içindeki kalp

Kan kalp

Kırmızı top

Yakıcı dönüşümler çıkaran

Belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın

Öyle değil mi Yakup

Hemen hemen öyleydi, Yakup bunu söyledi

İyi ki söyledi. Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim

Şimdi bir kurtarabilsem ayaklarımı

O benim ayaklarımı.. taşlardan

Bir kurtarabilsem

Saat on ikiyi gösteriyordu ki, ben nerdeydim

Bir zamansızlığın Yakuba doğru içinde

Saat on yediyi ve yirmi biri

Gösteriyordu ki, ben nerdeydim

Her saniyedeki ve işte her saniyedeki

Ben, yani Yakubun o dağılgan şekli

Nerdeydim.


Bilmem ki. Bir avukat benim ellerimi tuttu. Gözlüklü bir kadındı bu, iyi mi

Kim bilir bir çağın neresinden burada. Anlaşılması

Yoktu ki. Kendine özgü bir duruşu

Yoktu ki. Pek güçlü kolları vardı yalnız

Ne diyordum, ben işte Yakup

Çekiverdi beni taş hamurun içinden

Pek öyle gürültüyle değil

Bir başka yapışkanlığın içine

Çekiverdi beni

Göğüsleri pek hoştu, ipekli bir giysinin altındaydı onlar

Sonra elleri ve kalçaları pek hoştu

Kılların ve bütün oynak yerlerin ölümlere doğru içinde

Bacaklarıyla bir şeyler bir şeyler bir şeyler yapıyordu artık

Onu ben çok iyi görüyordum. Ama çarşaflar, öyle bir takım kıpırdanmalar araya

giriyordu

Engelliyordu bizi

Ter içindeydik. Ellerimden çekiyordu. Ter içindeydik

Beni kurtarmak istiyordu, bir isim gibi Ben'i

Ter içindeydik

Terlerimiz üstümüzde duruyordu, yıkanmış yeni kaplar gibiydik

Üstümüzde ölgün ve kararsız su tanecikleri bulunan

Biz Yakup

Biz gözlükten, taş hamurdan ve beyaz çarşaflardan

Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış

Kurbağalara geldik.

III

Kurbağalara bakmaktan geliyorum

Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi

Masalarda oturmuşlardı. Ben oradan geliyorum

Yazı makineleri, kağıt sesleri

Ben oradan geliyorum.


Önce bir kenarda durdum, hiç kimse beni çağırmadı

Sonra bir yer bulup oturdum. Hadi bir sigara içeyim dedim

Olmaz, dedi mübaşir kılıklı kurbağanın biri

Belli ki yeni tıraş olmuştu, bana yakasından bir kopça eksik gibi geldi

Öyleyse peki, dedim, ayağa kalktım, şöyle bir duvara dayandım

Bu kez de duvarlarda sanki duvarca bir sözdizimi

Olmaz ki, Yakup!

Peki Yakup ne yapsın, bu aklımdan bile geçmedi

Herkesin durduğu bir yere gittim. Ben Yakup

Ya onlar kimdi

Aralarına aldılar beni. Artık ben hiçbir şey göremiyordum

Biri bir şeyler söylüyordu yalnız, yüksekçe bir yere oturmuş

Onu ben duyuyordum

Duyuyordum, sesi başımın üstünden dünyaya yayılıyordu

Ve "Yakup" sesini ancak anlıyordum. Yakubun ötesinde

Birtakım sözler ediliyordu, onları ben anlamıyordum

Anlamıyordum ama, iyi sözler söylemiyorlardı benim için

Sonra bir şey daha vardı anlamadığım: yani ben neydim ki, ne yapmış olmalıyım

Ben, yani Yakup

Dedim ki kendi kendime, insan ne söylerse söylesin

Ve ne yaparsa yapsın, öyle değil mi

Bütün bunlar bir bir kalacaktır yaşamanın içinde

Diye düşündüm ya ben

Ben, yani Yakup

Bütün gücümle bunu bağırdım

Ben ki bağırdım işte, bütün kurbağalar bir olup beni dışarı çıkardılar

Bir odaya aldılar beni, ellerime gözbebeklerime

Daha başka yerlerime de baktılar

Sonra bilmiyorum ki, kapıyı gösterdiler bana

Ben, Yakup, beni hiç kimse çağırmadı

Sokağa çıktım, bir sürü yerlerden geçtim. Şimdi

Hatırlıyorum da, bir deniz kıyısında azıcık durabildim

Yosunlar, kumlar, şeytan minareleri

Ve kumlarda katılaşmış kıvrımlar

Bağırdım, bağırdım, bağırdım

Tanrının ayak izleri!

Tanrının ayak izleri!

IV

Kurbağalara bakmaktan geliyorum. Ben Yakup

Bunu Yakup söyledi

Yıkanmış çamaşırlar duruyordu odamın penceresinde

Gök işte bu beyazlıktan azıcık alıp veriyordu, diyebilirim

Bir kırlangıç onu kirletmese

Ki onlar o kadar çok siyahtırlar ki, ben

Onları hiç sevmem

Ve demek ki benim odamda hiç kimseler yoktur

Odamın düşünülmesi halinde bile

Kimseler yoktur

Biri sanki çarşıya çıkmıştır sürekli bir biçimde

Ve biraz da çarşılar

Ve durmadan satılan o kırık dökükler bitmez ki

Bitmesin

Çünkü bir gün bir boy aynası satın almak istiyorum ben

Kirli ve eski

Bir at arabasının aynaya doğru büyüyen içinde

Onu ben taşıtmak istiyorum, caddelerin

İntiharlara doğru büyüyen içinde

Ben, yani Yakup

Kurbağalara bakmaktan geliyorum işte

Açgözlü, mor kurbağalara

Akşama doğru bir dilim ekmek yiyeceğim belki

Bir bardak da süt içeceğim. Sonra

Bir güzel uyumak istiyorum, bütün gün çok yoruldum

Ben

Gözlükten, taş hamurdan ve çarşaflardan

Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Yakup

Uyumak istiyorum.


Ve sabah bunları bir bir kendime anlatacağım

Yakubun gene bir yokluğa doğru büyüyen içinde.

Şiirin Tahlîli

Edip Cansever'in "Çağrılmayan Yakup" şiiri, modern Türk şiirinin lirik ve varoluşçu temalarını güçlü bir şekilde yansıtan, oldukça yoğun bir metindir. Şiir; çağrılmamış, unutulmuş ya da dışlanmış bir bireyin yalnızlığı ve bu yalnızlığın neden olduğu sorgulamalarla doludur. Şiir, farklı anlam katmanlarıyla okura kişisel ve evrensel bir içsel yolculuk sunar. Tahlilde şu noktalara odaklanabiliriz:


1. Şiirin Genel Teması

Şiirin merkezinde, Yakup isimli bir öznenin "çağrılmamışlık" ve "varoluşsal yalnızlık" duygusu yer alır. Bu çağrılmamışlık, hem bireysel hem de toplumsal bir yabancılaşmayı işaret eder. Yakup’un kendi adı bile karışıklığa uğrar (“Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup”), bu da kimlik bunalımını ve bireyin kendi varlığını sorgulamasını yansıtır.


2. Kurbağalar: Simgesel Bir Anlam

Kurbağalar, şiirde sürekli tekrar eden bir motif olarak dikkat çeker. Bu motif farklı şekillerde yorumlanabilir:

  • Yoğunluk ve kalabalık: Kurbağaların çokluğu, bireyin bir kalabalık içinde kaybolmasını temsil eder.
  • Anlamsızlık ve döngüsellik: Kurbağaların telaşlı ve açgözlü olarak tanımlanması, modern insanın hayattaki anlamsız koşuşturmacasını vurgular.
  • Doğaya dönüş: Kurbağalar, bir yandan Yakup’un çağrılmadığı "doğal ve gerçek bir dünya"yı simgeliyor olabilir. Yakup, bu dünyada kendine bir anlam bulmaya çalışır.

3. Varoluşçuluk ve Bireycilik

Yakup’un kendisini çağrılmamış olarak tanımlaması, bir birey olarak varlığını ispatlama çabasını gösterir:

  • Yalnızlık: Kimse Yakup’u çağırmamıştır; bu, onun toplumdan dışlanmış bir birey olduğunu düşündürür.
  • Kendiyle yüzleşme: Yakup, hem kendiyle hem de çevresiyle sürekli hesaplaşır. Kendi adını bile sorgulaması, bireyin kimlik arayışının bir göstergesidir.
  • Tanrı ile hesaplaşma: Yakup’un “Tanrı’nın ayak izleri”ni arayışı, hem varoluşsal bir isyanı hem de bir anlam arayışını simgeler.

4. Dil ve Anlatım Özellikleri

  • Düşünce akışı: Şiir, Yakup’un içsel monologları ve bilinç akışıyla şekillenir. Bu, okurun Yakup’un zihnindeki karmaşayı daha derinden hissetmesini sağlar.
  • Yinelenen imgeler: Kurbağalar, taş merdivenler, çürük evler, baykuşlar gibi imgeler, Yakup’un çevresel ve içsel dünyasının birer metaforudur.
  • Karışık zaman algısı: Yakup’un saatler ve günler üzerinden zaman algısını sorgulaması, modern insanın zamansal ve mekânsal kopuşunu simgeler.

5. Şiirin Bölümleri

Şiir, dört bölümden oluşur ve her bölüm Yakup’un farklı bir ruh haline ve sorgulamasına işaret eder:

  • I. Bölüm: Yakup’un kimlik karmaşası ve yalnızlığı. Çağrılmamışlık teması burada belirginleşir.
  • II. Bölüm: Yakup’un merdivenler, taşlar ve kurbağalar üzerinden içsel sorgulaması derinleşir.
  • III. Bölüm: Yakup’un toplumsal dışlanmışlığı. Bu bölümde, kurbağalar üzerinden toplum eleştirisi yapılır.
  • IV. Bölüm: Yakup’un uyumak ve unutmak isteği, varoluşsal yorgunluğu yansıtır.

6. Sonuç ve Yorum

"Çağrılmayan Yakup", bireyin modern dünyadaki yalnızlığını, toplumdaki yabancılaşmayı ve anlam arayışını etkileyici bir şekilde işler. Yakup’un sürekli kurbağalara bakması, hayatın rutin, anlamsız ve hatta grotesk yönlerini temsil ederken, "çağrılmamışlık" motifi bireyin kabul görme arzusunu ve varoluşsal yalnızlığını açığa çıkarır.

Bu şiir, Edip Cansever'in derin düşünce yapısını ve bireyi merkeze alan şiir anlayışını yansıtır; okura da içsel bir hesaplaşma fırsatı sunar.

Yorumlar