Türkiye'nin Adresi [Metin Eloğlu]

-I- tavsayan bir rüzgârdaki hadilik sudaki buğulanıma direniş gece indi miydi ot güne upuzuyor geceye daha yıl var peki ne bu hırsız merdiveni bir de oturasılık tutturdun tam giderayak —inim inim gözleri— yahu silme ısırgan buralar, azıcık çömel peki güze doğru istanbul’da bir kuş öter yazları kuş ne, yaz niye, istanbul nere a deli burası önce türkiye, sonra pompei’nin son günleri -II- pıyrım pıyrım bir deniz hırpani bir gökyüzü nereden bulup döşerler salıncakta bebeler çünkü’lerin, ya da’ların savsağında hani’celer, belki’celer, ama’calar gözleri güme gidiyor ilk, gitsin mi sen oğlusun sonra bir bacağı yitiyor, ellerini alakoyuyorlar dişleri hiç mi hiç, dişleri de olsa mıydı ciğerine takıyor bir sabanı, üç evlek öteye çekeliyor bir yayan yulaf sepeliyor yarısı kendi barsağı köpürmüş tezeklere dalağı dökülüyor, kelliği bir kentiçi kavşağında buluyoruz son ne yüreği ne şahdamarı ne kirpiği onu sap, sen oğlusun -III- et kılçık yoğrumları bu ya daha da inceltemezsin zarganaları su dinik a...

Salıncak [Edip Cansever]


I

Büyük bir oda. Bahçeye açılan bir pencere

Ortada bir masa

Yanda bir kapı

Daha birkaç şey: Örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel

Sabah. Duvarda gün tanrıları

Rezneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden

Görünür ama görünmez

Yani hiçbir şey yerinde değil pek. Bugün ne?


Salı! O bile yerinde değil

Bir bardak, bir sürahi yerinden edilmiştir, nereye koysak

Nereye?

Bilmem!

Bir çıkrık bir zaman dışını kolaçan eder şöyle

İyi. Biz buna bir durumun sınırsız gelişimi diyoruz

Diyoruz; sanki o her şey kadar bir her şeyi getirir, yığar

Çıkrık

Bir su gürültüsü, bir pul koleksiyonu, bir duanın yaratılışı duyulur bu ara

Duyulmaz ama duyulur

Başlar çünkü onlar da; yani pul, su gürültüsü, dua

Başlar bir insan gibi; süreyi, düzeni ölümü taşımaya


Sabah. Duvarda gün tanrıları

Birinin süresiz terlik giyeceği tutmuştur yukarı katta

Aşağıda

İskemle gıcırtısı, ayak

Tütün kokusu, koku

Yaz kelebeği tadında bir soluma

Yer değiştirme, kımıltı

Tekrar soluma

Kadın

Sessizlik.


II

Gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık

Sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur

Başkaldırır, düşer

Bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. Sonra?

Bir su arayışı, bir bozgun... Biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey

her şey

Çünkü o, kadın

Uzanır, sağar bir yokluğun içinden

Gene bir yokluğu sağlar, üşenmez

Bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır

Çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri

Böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere

Ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler

Yani olanlar olmuştur bir kere

Bir kartal donakalmıştır sıcaktan. Bir U sesi duyulur

Yaratılmaya uygun bir ses, U

Uzağa bakar kartal. O kadar bakar ki, bakmaz

Taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür

Tanrım bize bir salıncak!

Çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri

Bir daha, bir daha, bir daha

Unutmak unutmak unutmak

Tanrım!

Taş kesilmemek için taş

Bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz


Kadınsa kımıldamak ister, olmaz

Yer değiştirmek ister, olmaz

Solumak birdenbire

Gene olmaz

Olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna

Bir kaya daha çatlar

Başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya

Eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz

Çıkar o yunus balığı, o heykel

Yaz kelebeği, kapı

Sonra?


III

Sonra ne? Sabah! İyi bir gün başlar ne de olsa

Tepeden tırnağa beyazlar giyinmiştir kadın

Ne var ki bir kadın gibi değil, bir aşk, bir umut gibi değil

Bir aralık gibi durur dünyada

İşte bir soru!

Okurken elinde tuttuğu; okumaz, gene elinde tuttuğu

"Önce hep gece vardı" diyen bir kitapla

Biz buna bir sorunun sınırsız gerilimi diyoruz

Diyoruz; çünkü o kadın

Ne yapsa, neye uygulansa

Bir aralıktır şimdi dünyada

Bir aralık, bir aralık!

Yıllanmış ağaç kabuklarında bir yara

Bir geçit, bir su akıntısı, bir bıçak izi

Ve batık gemilerden şimdiye arta kalan

Bir batışın korkunç, ama hiç bitmeyecek izlenimi

Tanrım ona bir salıncak!

Bir gidip bir geliversin diye boşlukta

Umutla, erinçle, tutkuyla

Kendine kendine kendine katlanarak

Hani görmeden daha, bilmeden darıldığı kendine

Tanrım

Ona bir salıncak!

Tam burda

Gözlüklü, kış akşamları yüzlü bir bahçıvan

Sorar o sokak kedisinin dilindeki hızla

Sorar o çiçekleri -bir çiçek olmayan yalnız- sorar sorar sorar

Nereye kadar bilinmez

Hani bir sormasa... korkunç!


Hani bir çalgıcı vardı, başını çalgısına koymasa uyuyamaz

Sonra?

Sonra ne? İşte bir çamur gibi sıvanmış odaya

Karanlık bir kilisenin

İhtiyar zangoçunun ağzıyla

Günaydın!

İyi bir gün başlar ne de olsa


IV

İyi bir gün başlar. Dünyadayız artık. Dünya!

Şu tatlı pencereniz. Sizin. Bunu anlamayacak ne var? Pencere

Tanıklık ediyor işte. Gün mavisi bir şey. Tanıklık ediyor

Pek açık değil. Değil de... Size. Tanıklık ediyor bir de

Bunu evrenin sonsuzluğu diye yanıtlar varlığı olmayan bir söz

Yok canım! kimsenin bir şey dediği yok, söylenmiş bazı sözler yaşıyor, o kadar

İşte

Yaşamış bir kadın yaşıyor orada

Yitmek, hani durmadan yitmek, ulaşmak bir aşkınlığa

Var ya

Orada

Tek imge kayalardır, işte orada

Yaşar hiç konuşmadıklarınız, işte orada

Dışa vurmadıklarınız, şimdi orada

Her şey hep kayalardır; otlar da böcekler de, sular da

Günler de, zamanlar da

-Görünen bir zamandır çünkü orada-

Bir el yana düşmemiş, kaldı ki birden havada

Değilse bir hareket bu, yalnız orada

Orada

Bir ayak boyu yerde, bir kadın

Bırakılmış gibi yıllarca

Tanrım ona bir salıncak!

Taş kesilmesin diye taş

Donakalmasın diye boşlukta.


Hani o balıkçılla yarışan çaylağa

Kırpışan gözleriyle bakan gemici

Gibi

Baksın o da görmeden

Ne çıkar ustaymış, erginmiş uzağı görmekte gözleri.


Tanrım size bir salıncak!

 Şiirin Tahlîli

Edip Cansever’in Salıncak şiiri, soyut imgelerle dolu, varoluşsal sorgulamalarla yüklü bir metin olarak dikkat çeker. Şiiri anlamlandırmak için, onun atmosferini, dilini ve ele aldığı temaları irdelemek gerekir.


1. Şiirin Genel Yapısı

Şiir dört bölümden oluşur ve her bölüm, bir içsel yolculuğu, farklı bir varoluş aşamasını temsil eder gibi görünür. Mekân tasvirleri, sıradan nesneler ve imgelerle örülü olsa da, bu nesneler birer anlam katmanına dönüşerek okuyucuyu metafizik bir sorgulamanın içine çeker. Her bölümde tekrarlanan “Tanrım ona bir salıncak!” ifadesi, hareket, denge ve özgürlük arzusunu ifade eder.


2. Mekân ve Nesneler

Şiirin başlangıcı bir odanın tasviriyle yapılır. Bu oda, insan zihnini veya varoluşu temsil eden bir alan gibidir:

  • Masa, pencere, kapı gibi sıradan nesneler, somut bir mekâna işaret ederken, bu nesnelerin "yerinden edilmesi", varoluşun sabitlikten uzak ve değişken yapısını ima eder.
  • Camdan yunus balığı, heykel gibi nesneler, hayal gücünün ürünü olabilecek, maddi dünyanın ötesine geçmeye çalışan unsurlar olarak düşünülebilir.

Şiirde mekânın ve nesnelerin fiziksel gerçeklikten kopuk bir biçimde tanımlanması, okuyucuyu zaman ve mekân algısını sorgulamaya yönlendirir. Zaman ve mekân, hem var olan hem de belirsiz olan bir formda sunulur.


3. Zaman Algısı

Şiirde zaman, hem sürekli hem de kesintili bir döngü olarak ele alınır. Özellikle "Salı" günü üzerine yapılan vurgu, zamanın sıradanlığına ve yerinden edilmişliğine dikkat çeker. Bu durum, zamanın mutlak bir gerçeklik değil, insan algısına bağlı bir kavram olduğu fikrine kapı aralar:

  • "Bir çıkrık bir zaman dışını kolaçan eder" ifadesi, zamanın döngüsel doğasına gönderme yaparken, onun ötesinde bir gerçekliğin varlığına işaret eder.

4. Kadın Figürü

Şiirin merkezinde yer alan "kadın", bir bireyden çok, varoluşsal bir simge olarak görülür:

  • Kadın, hareket etmek, solumak, yer değiştirmek ister ancak engellerle karşılaşır. Bu durum, insanın özgürlük arayışındaki sınırlamalarını ve varoluşun kaçınılmaz kısıtlarını yansıtır.
  • Kadının "bir aralık gibi durması", onun dünyanın tam anlamıyla bir parçası olmaktan ziyade, dünya ile ötesi arasında bir köprü, bir geçiş noktasını temsil ettiğini düşündürür.

Kadının sürekli bir salıncakla ilişkilendirilmesi, durağanlık ve hareket arasındaki ikilemi ifade eder. Salıncak, bir tür özgürleşme arzusunu ve varoluşun yükünden kurtulma isteğini simgeler.


5. Salıncak ve Varoluşsal Çatışma

Salıncak, şiirin en güçlü metaforlarından biridir:

  • Salıncağın ileri-geri hareketi, insanın geçmiş ve gelecek arasında gidip gelen varoluşsal deneyimini temsil eder.
  • Şairin, "taş kesilmemek için taş" ve "unutmak" ifadeleriyle dile getirdiği istek, hareketin yokluğunun insanı nasıl bir donukluğa ve anlamsızlığa sürükleyebileceğini ima eder.

Salıncak aynı zamanda, evrendeki uyum arayışını ve insanın boşlukta denge kurma çabasını ifade eder.


6. Şiirin Temaları

  • Varoluşsal Sorgulama: Şiir boyunca insanın dünyadaki yeri, zamanın akışı ve yaşamın anlamı üzerine yoğun bir sorgulama yapılır.
  • Hareket ve Denge: Salıncak metaforu üzerinden, durağanlık ve hareket arasındaki gerilim işlenir.
  • Belirsizlik ve Arayış: Şiir boyunca hiçbir şey tam anlamıyla yerli yerinde değildir; bu durum, insanın sürekli bir arayış içinde olduğunu ima eder.

7. Duygusal ve Felsefi Ton

Şiirin dili, hem duygusal hem de felsefi bir ton taşır. Gündelik hayatın sıradan unsurlarından yola çıkılarak, insanın evrendeki varlığına dair derin bir sorgulama yapılır. Bu sorgulama, kimi zaman karamsar bir tavır alsa da, salıncağın temsil ettiği umutla dengelenir.


Sonuç

Edip Cansever’in Salıncak şiiri, insanın varoluşsal deneyimini soyut imgelerle ve metaforlarla zenginleştirerek anlatır. Salıncak metaforu, hem hareketin hem de duraksamanın iç içe geçtiği bir varoluş durumunu ifade eder. Şiir, okuyucuyu sadece duygusal bir deneyime değil, aynı zamanda felsefi bir düşünceye davet eder. Bu yüzden Salıncak, Cansever’in şiirsel evreninin hem karmaşıklığını hem de derinliğini gözler önüne seren önemli bir eser olarak değerlendirilebilir.

Yorumlar